Home / Makaleler / Türk tekstil sektörü sorunları ve çözümü üzerine bazı düşünceler

Türk tekstil sektörü sorunları ve çözümü üzerine bazı düşünceler

Linkedin

Yrd. Doç. Dr. Vedat Özyazgan / İstanbul Aydın Üniversitesi Müh-Mim. Fak. Tekstil Müh.

Tekstil sektörünün geçmişten günümüze, hem üretim hem de ihracat açısından büyük potansiyeli bulunmaktadır. Bu potansiyeli hedef pazarlar ve yenilikçi ürünlerle ileriye götürmek mümkündür. Türk tekstil sektörü teknoloji düzeyi, ekonomik etkinliği ve sosyal etkileşimi itibariyle ülkenin önde gelen sektörlerinden biridir. Tekstil sektörümüzün ürün kalitesi ve üretim teknolojisi çağdaş dünya standartlarındadır. Sektör yaygın yan sanayi ağı ile birlikte birçok kişiye istihdam sağlamaktadır.

Tekstil sektörünün bugünkü konumunu daha da güçlendirerek sürdürebilmesi için, teknoloji çağını iyi takip edebilmesi, bilgi yoğunluğu ve katma değeri yüksek ürünlere yönelmesi gerekmektedir. Bunun içinde ÜR-GE ve AR-GE çalışmalarına önem vermesi, bu çalışmalar için de kaynak ayırması gerekmektedir. Diğer taraftan, tekstil sektörü teknoloji ve girdiler açısından önemli ölçüde diğer sektörlere bağımlıdır. Makine, kimya, elektrik-elektronik, bilişim, malzeme ve eğitim alanlarıyla etkileşim içinde sağlanabilecek bir teknolojik gelişimin oluşturacağı sinerji, tekstil sektörünü olduğu kadar diğer sektörleri de etkileyecektir. Topluma yüksek oranda istihdam sağlayan tekstil sektöründeki gelişmenin, toplumun refahı üzerindeki pozitif etkisi de yadsınamaz. Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle Avrupa Birliği, Rusya ve Türk Cumhuriyetleri pazarlarına yakın olması ve bu ekonomiler ile gelişen ilişkiler, ülkemizin önündeki en önemli fırsat olarak görülmektedir. Bu fırsat alanlarını değerlendirmemizi sağlayacak güçlü yanlarımız şunlardır;Sektörde gelişmiş bir alt yapı ve yeterli deneyime sahip olma, Uluslar arası rekabet deneyimi, Yeni teknolojilere ve modaya uyum sağlayabilme, Uluslar arası şartnamelere uyum ve çevre dostu üretim konusundaki deneyim, Lojistik, ulaşım ve iletişim konularındaki altyapının sağlamlığı, Gelişmiş ülkelere göre genç nüfusun yarattığı rekabetçi işgücü maliyetleri, Sektörün girişimci ruhu ve yetişmiş işgücü mevcudiyetidir.

Üretim süreçleri, kaynaklar ve girdiler açısından güçlü yanlarımız da şunlardır; Hammadde ve malzeme zenginliği, Ürün ve süreç çeşitliliğindeki zenginlik, Esnek ve hızlı üretim, hızlı karar verebilme yeteneği, Kişisel talebe yönelik küçük ölçekli işlere yatkınlık, Toplam üretimimizin yarıdan fazlasının on yaşından genç makine parkıyla gerçekleştiriliyor olması, Genç ve eğitilebilir ülke nüfusu olarak sıralanabilir. Zayıf bulunan ve iyileştirilmesine gerek duyulan
yanlarımız ise şunlardır; Öz kaynak yetersizliği, risk sermayesi noksanlığı, işletme sermayesi ve nakit akışı yönetme becerisindeki eksiklikler, Yüksek girdi maliyetleri, Küresel entegrasyonun ve küresel ağ-yapılara katılımın yetersizliği, Marka oluşturulamaması, Kayıt dışı ekonominin büyüklüğü, Teknoloji geliştirme ve AR-GE eksikliği, Uluslar arası ve ulusal AR-GE fonlarından yeterince yararlanılamaması, Bilişim teknolojilerinin sektördeki uygulamalarının yeterli düzeyde gelişmemiş olması, Tekstil makineleri ve tekstil kimyası sanayilerinin zayıf olması, Kalite kontrol, süreç otomasyonu ve sanal üretim teknolojilerinin yeterli düzeyde gelişmemiş olması, Ülke içi ve dışı benchmarking (Kıyaslama veya başkalarından öğrenmek anlamları ile ifade edilen benchmarking; bir kuruluşun, kendi sektöründen ya da dışından başarılı bir kuruluşu referans alarak performansını mümkün olan tüm şekillerde karşılaştırıp mevcut olan durumdan daha iyisini oluşturmaya çalışmak için geliştirme ve iyileştirme sürecidir ve güçlü bir yönetim aracıdır.) alışkanlıklarının olmaması, Bilgilendirici ve yönlendirici sektörel strateji ve politikaların eksikliği, Üniversite-sanayi-meslek kuruluşları arasında diyalog zayıflığı, Tekstil ve konfeksiyon sanayileri arasında gerekli sinerjinin yaratılamaması, Hukuksal altyapı eksikliği ve fikri mülkiyet haklarının korunmasındaki hukuki boşluklar.

Yaşanan ekonomik krizler iplik fabrikalarını, baskı fabrikalarını ve konfeksiyon atölyelerini vurmuştur. İplik fabrikalarının yarısı kapanmıştır. Finans gücü olan firmalar ucuz işgücüne ulaşmak maksadıyla Mısır, Sudan, Etiyopya gibi Afrika ülkelerinde veya Türkmenistan, Özbekistan gibi orta Asya ülkelerinde çözümler aramışlardır. AB’ye üye olan Balkan ülkelerine yatırım yapan firmalar, bu ülkelerde işçiliğin artması üzerine fabrikalarını kapatmışlardır. Bundan sonra yapılacak yatırımların daha çok entegrasyona gitme, eksik makine tamamlama, teknoloji yenileme şeklinde olması beklenmektedir. Artan küresel rekabet ve Asya kökenli düşük fiyatlı ithalat akışı ile küresel ekonomide meydana gelen dalgalanmalar ve krizler, tekstil ve hazırgiyim sanayi üzerindeki baskıyı artırmakta ve değer zincirine yönelik stratejik kararlara hayati önem kazandırmaktadır. Bu doğrultuda, Türkiye’de değer zincirinde rekabet gücü üzerinde etki oluşturan operasyonlar imalat aşamasından perakendeye doğru kaymakta ve hizmet operasyonlarının stratejik
önemi artmaktadır. Üretim sürecinde teknoloji kullanımını öngören ve AR-GE yatırımlarında bulunarak invasyonu hedefleyen firmaların rekabet güçlerinin yükseldiği görülmektedir. Aynı şekilde özellikle hazırgiyim sektöründe tasarım ve markalaşma değer zincirinde öne çıkan operasyonlar olmaktadır. Perakendenin stratejik karar alma sürecinde katkı ve etkisinin artması lojistik, pazarlama, müşteri ilişkileri gibi hizmetleri rekabet açısından daha da önemli kılmaktadır.

Avrupa’nın tekstil sektöründeki en büyük sorunu ve bu sektörden çıkmasının sebebi hammaddenin (pamuk/keten/yün) kendi ülkelerinde yetişmemesidir. Sömürgeler 1950’lerden sonra hızla “bağımsızlaşınca” Avrupa’nın, Türkiye gibi gelişen ülkelerle rekabeti zorlaşmıştır. Ülkemizin dünya tekstil sektöründe söz sahibi olmasının en başta gelen sebebi “pamuk üreticisi” olmamızdı. Ancak bir zamanlar 900 bin ton üretimle dünyanın sayılı üreticilerinden olan Türkiye GAP sonrası üretimini 400 bin tonlara düşürmüştür. Otomotiv sektöründe gördüğümüz kurumsallaşma, kalite, sistem, araştırma-geliştirme, yenilikleri takip gibi kavramlar tekstil sektörümüze çok uzaktır. Sektörde Sümerbank efsanesi sona erdirilmiş, köklü sanayici ailelerin kurduğu sektörün lokomotif firmaları kapanmıştır. Profesyonel sanayici diyebileceğimiz kişi ve gruplar “kayıt dışı” ile rekabet edemeyip sektörden çekilmiştir. Alt sektörlerin genel bir değerlendirmesi yapıldığında;ucuz kumaş üretiminin doğal olarak Afrika, Orta Asya’ya ve Uzakdoğu’ya kaydığı görülmektedir. Geçen yıllarda sentetik iplik ve pamuklu dokuma üretiminde Uzakdoğu öne çıkmıştır. Hindistan boyada, tekstil sektörüne sonradan giren Güney Kore ve Tayvan makine üretiminde söz sahibi olmuştur. Dokuma makineleri konusunda Japonya önde gelen üretici olma özelliğini korumaktadır. Günümüze gelirsek bizim tekstil ihracatımız 20-25 milyar dolar civarında yer alırken, AB’nin ihracatı 150-200 milyar dolar mertebesindedir. Sadece İtalya’nın tekstil
ihracatı tekstil makineleri dâhil 60 milyar dolar’dır. Avrupa’nın bu büyük ihracatı makine satışları, teknik tekstiller ve nano teknolojilerde üretilmiş ürünlerden oluşmaktadır. Bu genel bakışın ardından tekstil sektörünün
başlıca sorunlarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

Tekstil sektöründe vizyon ve strateji eksikliği vardır. Bu nedenle, sektördeki birçok işletme gelecekte çalışmalarını hangi yöne çevireceği konusunda kararsızdır. Bu durum, tekstil sektörünü gelecekte sorunlarla karşı karşıya bırakacaktır. Strateji belirleme konusunda işletmelere devletin, ticaret sanayi odalarının, üniversitelerin, ihracatçı birliklerinin ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının yardımı ve katkısı gereklidir. Dünyadaki gelişmelere göre, izlenecek stratejiler tespit edilmeli, hedef ve stratejiler sektöre aktarılmalıdır. Çin tekstilinin özellikle temel ve standart tekstil ürünlerinde yüksek rekabet edebilirliği çok önemli bir sorundur. Yurt dışındaki rakiplere göre, enerji, doğal gaz, işçilik, vergi, sigorta gibi temel girdiler ülkemizde oldukça yüksektir. Dünya fiyatları seviyesine çekilmelidir. Diğer ihracatçılar gibi tekstilciler de kur riski ile karşı karşıyadır. Sağlıklı bir sektör envanteri çıkarılmalıdır. Tekstil, hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün en önemli sorunlarından birisi de kayıt dışılıktır. Bu durum geleceğe ilişkin doğru tahminler yapılmasına imkân vermemektedir. Ülkemizde işsizlik çok ciddi boyutlarda olmasına karşın, tekstil sektöründe nitelikli eleman yetersizliği söz konusudur. Bu sektörde de üniversite sanayi işbirliği gerçekleştirilememektedir. Sektörün sorunu, tasarım yapamamak, marka olamamak ve moda yaratamamaktır. Tekstil şirketleri sorunlarını paylaşma ve birlikte hareket etme noktasında zaman zaman yetersiz kalabilmektedirler. Tekstil firmaları çalışanlarına gereken yatırımı yapmamaktadır. Tekstilde AR-GE yatırımları yeterince yapılmamaktadır.

Bu sorunlar dikkate alındığında geleceğe yönelik hedeflerimizin şu şekilde olabileceği düşünülmektedir: İlgili kurum ve kuruluşların, Tekstil Fakülteleri ve Araştırma Merkezlerine katkıda bulunmalarını sağlamak, Küresel rekabet gücü sağlayan uygulamaların ve tekstil teknolojilerinin araştırılması, uyarlanması ve kullanımını; sektörel ve sektörler arası bilgi alış veriş ağının ve işbirliklerinin güçlendirilmesini sağlamak, Küresel eğilimler ve itici güçler doğrultusunda moda/marka ve dağıtım kanalları oluşturmak, Çok amaçlı-işlevli akıllı ve katma değeri yüksek ürünlerin ve yeniliklerin sunumunu, çevreyi koruyarak ve yüksek teknoloji kullanımını artırarak sağlamak. Tekstil sektörümüzün orta vadede özgün tasarım, kalite, verimlilik, pazarlama ve dağıtım yeteneklerinin geliştirilmesine, üst sınıf modaya yönelik ürünlerin ve teknik tekstillerin üretimine; uzun vadede ise akıllı ve çok işlevli tekstil ürünlerinin araştırılmasına, geliştirilmesine ve üretimine önem verilmek. Tekstil sektörü, geliştireceği uzun dönemli stratejilerle teknoloji düzeyini yükselterek, orta ve uzun vadede Asya ve Afrika rekabeti karşısında kaybedilmesi olası olan “sıradan giysi ve tekstil ürünleri (commodity textiles)” üretimi yerine, “teknik tekstiller” ve “çok işlevli, akıllı tekstiller” olarak tanımlanan bilgi, “know-how” ve yenilik yoğun, yüksek katma değerli ürünlerin geliştirilmesine ve dünya pazarlarına sürümüne yönelmelidir. Tekstil terbiyesinde enerji tasarrufu sağlayan / çevre-dostu teknolojilerin kullanılmasına yönelinmelidir. Tekstilde her türlü veri ve bilgi akışının elektronik ortamda gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Tekstil terbiyesinde kullanılan kimyasalların çevrede yarattığı etkiler nedeniyle dünyada, daha az zararlı terbiye yöntemleri (biyolojik terbiye yöntemleri, plazma ve iyon implantasyonu ve ultrasonik terbiye yöntemleri) geliştirilmektedir. Olası sınırlamalar karşısında hazırlıklı olabilmek adına çevreye duyarlı üretim yöntemlerini benimsemek uygun olabilir. Üretim tesislerindeki atık suların arıtımı ve terbiye maddelerinin geri kazanılması, enerji tasarrufu sağlayan yöntemlerin (ısı pompalı kojenerasyon vb.) kullanılması, çevreyi korumanın yanı sıra üretim maliyetlerini de düşüreceğinden, ülkemiz tekstil sektörünün önemle üzerinde durması gereken teknolojik faaliyet konularıdır.

Sonuç olarak; sektörümüz bilgiye, ÜR-GE’ye ve AR-GE’ye gerekli yatırımı yoğun olarak yapmalıdır. İşverenlerimizin tüm yetkiyi ellerinde tutmaktansa konusunda uzman kişilere yetkilerini dağıtmaları kendi yararlarına olacaktır. Bu şekilde kendileri de firmalarının ileriye atılım yapabilmesi için gerekli konulara yoğunlaşabileceklerdir. Firmalarımız kesinlikle çalışanlarına gerekli eğitimi vererek firmalarının vizyonunu ileriye taşıyabilirler. Sektörümüzdeki çoğu firma KOSGEB ve TÜBİTAK gibi kurumların sundukları imkanları bilememektedir. Bunun için üniversitelerimizle daha çok etkileşime girmeleri tavsiye edilir.

About editor

Check Also

Farkli özellikteki nonwoven malzemelerinin kritik bebek bezi bileşenlerinden biri olan üst yüzey tabakasinda değerlendirilmesi, bitmiş ürün performansı üzerine etkisinin incelenmesi ve karakterizasyonu

Linkedin The evaluation of nonwoven materials with different features on the top surface layer which ...